B-tipi hapishaneye hoşgeldiniz!

30 Aralık 2010 Perşembe

15 Aralık 2010 Çarşamba

Yılbaşı Yalnızları İçin Film Rehberi










Böyle beşer tane film öneresim geldi yalnız adamlar için


SILENT NIGHT DEADLY NIGHT






THE WILLIES




THE WARRIORS




MURDER PARTY



THE HOWLING



(Ayrıca bunları izleyenler İYİ KÖTÜ FİLM, KORKU SİTESİ adlı sitelere girip film seçebilirler)


Nam-ı diğer Ozan! XXX mess.

8 Aralık 2010 Çarşamba

The Good The Bad - From 001 To 017

De Rien Pour Rien: The Good The Bad - From 001 To 017


Bunu duyduğuma gerçekten sevindim :) ( İndirin dinleyin ve mest olun abicim)


The Good - "019"



The Bad - "001"




Ayrıca bu linkten A Girl Called "030" adlı klibi izleyebilir ve şarkıyı indirebilirsiniz.


Nam-ı diğer Ozan! Cheers. (PS:Memeden rahatsız olanlar"030" klibini izlemesin.)

3 Aralık 2010 Cuma

Tromeo and Juliet- The Toxic Avenger'ın Yönetmeninden...




Tromeo ve Juliet... Tam anlamıyla Sheakspear'i mezarında ters döndürmece.

Anladığımız kadarıyla bu Romeo ve Juliet uyarlaması ve Llyod Kaufman filmi. Toxic Avenger serisinden sonra (Bu filmi şans eseri keşfettim.) gerçekten delice geldi çünkü bu film Toxic Avenger'ın bir adım ötesinde bir film. Filmi spoiler vermeden anlatamayacağım o yüzden izlemenizi tavsiye ederim. (Uyarıyorum film bolca şiddet ve cinsellik içeriyor, hayır ben sevmiyorum diyorsanız izlemeyin.)
(Lemmy Kilmister Reis ayrı bir renk katıyor filme)

Eğer Toxic Avenger'ı merak ettiyseniz :




Nam-ı diğer Ozan! Capulets ...

KLİPLEMECE- The Ghastly Ones - Haulin' Hearse

SUÇLU! NY'un 5 Minaresi





















New York'ta 5 Minare vizyona girdiğinde bayağı ilgi çekmişti, herkes çok güzel olmuş falan demişti. Bir sürü önemli oyuncu "Güzel yeni bir adım" gibi laflar etmişti gerisini siz düşünün.
Neyse arkadaşlarımla filme gittim ve ne göreyim...

Gördüğüm şeyi anlatmak pek basit değil, gerçekten film sonrası yaşadığım şey bir öfke kriziydi. Öfkelenmemin sebebi ise filmin kıçı pudralı ama boklu orta çağ kadınları gibi olmasıydı, engizisyonu eksik değildi vesselam. Gerçekten bu ülkede birilerinin duygularını sömürmezsen iyi film yapmış olmuyorsun işte bu film güzel bir örnek. Biraz ekşın, dışın, dışın, biraz görüntü falan tadından yenmez bir şarlatanlık. (Hani filmde görüntü bile iğrençti, kamera açıları özellikle göz- yorucuydu) Engizisyon dememin sebebi ise filmin içine göstermelik bir Feto koyulmuş olması. (Ayrıca Haluk Bilginer'i kınıyorum, insanlara bu tip şarlatan rolleriyle mi örnek olucaksın!?) Efendim bir suçunu daha söyleyeyim mi filmin?(Senaryo) Senaryo ise bu kadar kötü olabilir. Filmin ilk yarısı yoğun geçiyor ama ikinci yarısı yavaş geçiyor çünkü yazıcak bir şey bulamamış, süprizli sonumuz için uzatmışta uzatmış. Filmi suçlu buluyorum, hakettiği ceza ise müebbet.

Mahsun Kırmızıgül'ü zamanında bir sinema dergisi Yılmaz güneyle karşılaştırmıştı.(Adı aklıma gelmedi ama eminim.) Tırnağı bile olamaz hani! Bu adam sarışınıyla Maldiv'lerde takılsın.Son olarak; Bu adamın ilk filmini izlediğimde şeytan görsün suratını demiştim, ikinci filmini izlediğimde yerin yedi kat altında kal bir daha güneşi göreme demiştim ve bu filmden sonra harlemli zenciler seni sıradan... Neyse, populizmle verilen toplumsal gerçekçilik işte böyle bayat ve bayağı bir şey.

Nam-ı diğer Ozan! Transilvanya'da 5 minare...

KLİPLEMECE- Dead Elvis & His One Man Grave- Dig em up!

25 Ağustos 2010 Çarşamba

*












Merhaba arkadaşlar geri dönüşümü kutluyorum şimdi ama bu sene sınavlara hazırlandığım için az yazacağım. Görüşmek üzere folks!

Nam-ı diğer Ozan!

23 Temmuz 2010 Cuma

*












Yakında geliyorum bekleyin! Bir iki gün işte.

11 Temmuz 2010 Pazar

İlan


Götüne güveniyosan yazar olmak için başvur yazdığın konuya göre seçiliceksin. Bir de yazardan benim yapamadığım işleri rica ederim bilesin.

Bana ulaşabileceğiniz noktalar şunlar:



ozangultekin@live.com
MONSTERUNDERBAD
Ozan Gültekin Unutmayın bu aralar beni bulma olasılığınız çok yüksek. :P

*

Geçenlerde arkadaşım bana rap bir şarkı tavsiye etti. Aslında hiç rap dinlemem ama adama güvendim şarkıyı dinledim, muazzam bir şarkıymış dilime takıldı. Dedim ki izleyicilerimi
müziksiz bırakmayayım. Şarkı Ais Ezhel'in Babylon'a Geldinmi Derdin Var.

Ais Ezhel buradan dinleyebilirsiniz.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Urban Junior





















İsviçre'nin electro punk müzisyeni . Dinlediğim en iyi tek kişilik gruplardan biri.

Urban Junior

9 Temmuz 2010 Cuma

Dead Elvis & His One Man Grave





















Saf R'n'r tarzıyla Elvis'i dirilten, yaşayan en karizmatik ölü.

Dead Elvis & His One Man Grave

8 Temmuz 2010 Perşembe

Gerçeğe Çok Yakın Bir Efsane : Snuff Film




Günümüzde bir çok gerçekçi ve aşırı gore filmler görebiliyoruz bu korku filmleriyle plastik makyajın doğru orantılı olarak gelişmesiyle olmuştur ama bazı insanlara bunlar zamanında yetmemiştir bu yüzden snuff film denen bir kavram çıkmış olabilir. Snuff film denen kavrama gelicek olursak içinde aşırı dozda şiddet içeren pornografik görüntü anlamına gelmektedir. Snuff filmlerde UFOlar gibi ucuz taklitlerle gerçek olduğu kanıtlanmaya çalışılan bir şeydir. Snuff film efsanesi 1969 yılında Roman Polanski'nin karısı Sharon Tate'in -ve hamileyken- öldürülmesiyle adını duyurmuş olan Manson ile başlar. Manson çetesinin faliyetlerini uyuşturuculuyken yapmış olmalarına atfen , snuff film denmiştir. İlerki dönemlerde bazı underground ve illegal sinemcılar gerçek cinayet sahnelerini el altından satmaya başlamışlardır ( yani söylentilere göre.). Bu olayın en ilginç yanı ise böyle bir filmin bile kanıtlanamamış olması - ya da kanıtlandı ama gizlendi-. Ogrish denen site de olan filmler de - Hizbullah olayı- cinayeti işleyenlerin filme alındığını bilmemeleri yüzünden saf snuff film sayılmazlar.
Snuff filmin dedikodusu ne kadar geçek olursa olsun bu kadar çok bilinmesini sinema sektörüne borçludur. Konusunu snuff filmlerden alan filmler bayağı fazladır. Mesela Katliam (1971) Arjantin'de çekilen ve tozlu raflarda unutulmaya yüz tutmuş film HİÇ BİR ZAMAN izlenemez ve gösterilemez denildi. Ve bu tür filmlere Güney Amerika'da yapılan, yaşamı hiçe sayan filmler nitelemesi yapıldı. Ve bunun dışında yasaklanmayan ama gerçek bir underground film olan Çıkmaz Sokak'taki Son Ev (1977) bu tarz filmlerin güzel bir örneğidir. Sonrasında Videodrome (1983), Röntgenci (1960), Hardcore (1979), Tez (1996), Kayıp Otoban (1997), Karartma (1997) gibi bir çok film de insanlığın bu vahşiliğe karşı vermeye çalıştığı savaşı anlatır. Bu kadar iyi filmler varken niye snuff filmlere başvurulmuş olabileceği ise pek mumma olan bir olay değildir; Sonuçta bu kadar savaş bu kadar suç varken insanların isteyebileceği yegane şey saf şiddettir ve herkes alıştığı şeyi yapar. İnsanlık işte ne yaparsın.


Nam-ı diğer Ozan! Elbette biz Snuff filmi araştırırız ama ona yakın olmaktan uzak durmalıyız.

6 Temmuz 2010 Salı

*

Yeni yazılarla karşınızda olucağım izleyenlerim biraz ilham perisine ihtiyacum var.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

*

Herşey kötü gittiğinde yapılması gereken vandalizmdir. Saldır, kara çarşafın üzerine tag at kaç. Deli gibi eğlen sen onları dinleyip yapmazsan hiç bir şey olmaz yaşasın vandalizm.

*

Sorularınız varsa bana formspring aracılığıyla sorabilirsiniz, bokunu çıkarmayın kalbinizi kırarım! :)


MONSTERUNDERBAD

2 Temmuz 2010 Cuma

*

Bu aralar iyi arşiv yaptım arşivden koklatmamı isteyen varsa 4shared'e yükleyim.

27 Haziran 2010 Pazar

Vuvuzellayı Yasaklasakta Mı Saklasak Yasaklamadan Şovenilik Mi Yapsak?

Malum bu aralar Afrika'da Dünya Kupası oynanıyor. Çok renkli görüntülere sahne oluyor -daha doğrusu kırmızı ve siyah renge sahne oluyor-. "Neden diyecek olursanız efendime söyleyeyim vuvuzella çalıyor çok rahatsız edici bir şey.", hayır ben bundan rahatsız olmadım. Ben insanların
sansürcü zihniyetinden rahatsız oldum. Dünya Kupasında keyifli maç izlemekmiş istedikleri rahatsızlık yaratmamalıymışlar, kulaklara zararlıymış. Sizin kulaklarınıza aksiyon filmleri, nazist söylemler ve yakınınızda olan haksızlıklar zarar vermiyor ama insanların mutluluğu mu size zarar mı veriyor? Yapıcak bir şey mi bulamadınız? Lütfen dilinizi vuvuzelladan ve insanlar sevinçlerinden çekin! Çünkü bu Dünya'da insan her zaman mutlu olamıyor ve küçücük bir plastik parçasının bile bu Dünya'da bir mutlulukla taçlandırılmaya ihtiyacı var yoksa hayat çekilmez.

Nam-ı diğer Ozan! Mutlu olmayı öğrenin iktidarda olmayı değil!

*

Ben ne yalanı sevdim ne de seni,
Yalan söylemeye alıştığım için yalan söyledim,
Sana alıştığım için yalan söyledim.
Kusuruma bakma, kişisel bir sorun değil,
Histerik...

Nam-ı diğer Ozan!

Ben Senin Popüler Olmama İhtimalini Sevdim Ama Ne Oldu A.K...

Ben bir sürü şey gördüm daha hayatımın buraya kadar olan kısmında, imaj bombardımanı nedeni tabi... Ben aptallaştırılmış, putlaştırılmış şeylerden kaçındım. O zamana kadar söylenmeyeni söyleyeni sevdim hep ama hikayeleri okuyunca anladım ki sonunda aptallaştırılan, putlaştırılan yine sen farklı kişilik oluyorsun. Ben de vazgeçtim kendim yazdım. Gördüm ki meze olan çekilmez.

Nam-ı diğer Ozan! Severim güzeli popilist ise.

Black Magic Six
















Finlandiya'nın trash, satan punk grubu inanılmaz bir grup. Özellikle "Doomsday Bound".

Black Magic Six

Bunu Sen İstedin














Tek kişilik, sâde, psikopat ve çok tuttuğum bir grup. %100 trash, mükemmel. Dinlemenizi tavsiye ediyorum lan!

Bunu Sen İstedin

Çizgi Filmler Neden Tam Anlamıyla Çocuklar İçin Değildir?


(Başlık size aldatıcı gelmesin demek isterdim ama gerçekten anlatıcağım şey başlıktaki şey.)


Çizgi filmlerde gördüğümüz şeyler çoğunlukla ton ton, cilalı, yuvarlak hatlı ve güven veren karakterlerdir. Bu çizgi filmlerde kötü karakterler
dahil çok tatlıdırlar.

Eğer çizgi film profesyonel bir propaganda aracı olarak kullanılacaksa karakterler tatlı olur. Çünkü propaganda kolay yenilip, yutulması gereken şeylerdir. Asla yerken yudumlarına bakmazsın. Ne bok yediğini bilmezsin bir nevi
fastfood. Yani Looney Toones'da füzeler dinamitler ve ya birilerine çarpan arabalar sizce çocukların aklından geçen saf düşünceler mi? Çizgi filmlerin çocuklar için olması ancak çocukların yapmasıyla olur ama çocuklar bu işte bu kadar iyi olana kadar zaten çocuk olarak kalmazlar. Peki bu çizgi filmleri yapan ilginç varlıklar çizgi filmlerine alegori katamayacak kadar aptallar mı ya da bir çocuk Family Guy'da yapılan göndermeleri ne kadar anlayabilir? Çizgi film dediğimiz şey tamamen tehlikeli bir şeydir eğer çizgi filmlerin için de ne olduğunu bilmezsen. Sana bir şeyleri enjekte ederler mesela Dünya'yı kurtaran çocuklar; Çocukları hayallere sürükler ve elde edemekdiklerini görünce çizgi filmlerden soğurlar. "Güzele güzel demem güzel benim olmadıkça" mantığı boşuna üretilmiş bir şey değildir, hayal kırıklığıdır. Hangi çocuk ister hayatı mutlu olmak varken.


Nam-ı diğer Ozan! Hiç bir şey göründüğü şeye benzemez.

Medya Kralı Soytarı Oldu



-Yazıya hızlı bir başlangıç yapmadan önce değinmek istediğim bir kaç şey var; Türkiye'de ve Dünya'da genel bir insan profili var, insanlar ne eleştirmeyi biliyorlar ne de eleştirilmeyi. İnsanlar eleştirmeyi bilmiyorlar çünkü çoğunlukla sınırı aşıyorlar ve iyi olması gereken şeyi görüp, onu eleştirmek yerine çok aşşağılayıcı oluyor. İnsanlar eleştirilmeyi bilmiyorlar çünkü yüzleşmekten korkuyorlar.
Eğer bu yazıda eleştirilenler gücenip kırılırsa kırılsın hiç umrumda değil. Sonuçta yıkmak kolay yapmak zor.-



Televizyonlar şimdiler de ışıl ışıl parlıyor gençlerle ya da iplerin medyasızlıkta olduğu bir yönetimle.Gençler dedim ya
işin içinde gençler olunca yeni bir jargon olur -bu herşey için geçerlidir-. Şimdiler de yeni moda "Medya Kralı". Alışık olduğumuz, talkshow formatlı bir program (?). Beni düşündüren şey ise bu programı yapanların fazlaca piyasaya kayıp acımasızlaşmış olmaları elbet.
Program bana bu programı yapanlar talkshow yapmayı bilmiyorlar dedi ama bilmemek değil
bunca yıl program yaptığı halde program yapmayı bilmemek ayıp, insanlıktan payını almamış olmak özellikle çok çok ayıp. Yani programa insanları onlarla konuşmak için çıkarmıyorsun ve -özellikle-kanalı reyting manyağı yapmak için insanlarla dalga geçiyorsun bu insanlık mı? Söylesin entellektüel ineğimiz bana söylediklerimin doğru olmadığını söylesin programda ki insanlara yaptığı gibi hadi beni de kültür seviyemin düşüklüğünden vursun, ne kaybederim ki!? Zaten yaptığı talkshow programı değil "Sabah ŞkRleri" tarzı program; Adam geyik yapmayı bile bilmiyor. Ayrıca o kadar konuk çağırıyor kalitelisinden hemide ama onlarla konuşmuyor öbür konuklara nasıl bel altı vursam nasıl reyting toplasam diye düşünüyor. Allah aşkına hadi bana da
desene kültür seviyesi düşük diye bana da, hatta hasat ettiğin beyinleri de topla koro halinde söyle "seviyesiz" de. Seni izleyip seninle seviyeyi tavana çıkaranlar var zaten ben izleyip tavan yapmasam da olur.

Nam-ı diğer Ozan! Bir şeyi bilmiyorsan yapma kardeşim!

16 Haziran 2010 Çarşamba

*

Patlamak için şişirilmemiz lazım bizim,
Şişirilmek için karşı çıkmamız,
Karşı çıkmamız için sivilce olmamız,
Sivilce olamk için doğmamız,
Bizim bir çifte ihtiyacımız var doğmamız için,
Çiftin olması için bir kavim lazım,
Kavim olmak içinde savaşa, harcanmaya ihtiyacımız.

Gerisi yalan, ilerisi yalan, şimdisi yalan.
Biziz bu setleri önümüze koyan,
Biziz şeytana uyup insanları aşşağılayan,
Yine yalan,yine yalan.

Kırık Çizgi






















Kırık Çizgi Eskişehir'in nadide gruplarından biridir, indiedir -çok ta söze gerek yok-. Yeni Eplerini Deform Müzikten edinebilirsiniz. Ayrıca Avrupa turnesinde Kırık Çizgi'ye başarılar dilerim.


Kırık Çizgi

Deform Müzik

*

Zaman bizim tempomuzu ne kadar arttırıyorsa o kadar da düşürür ve sonunda kalp krizinden ölürüz.

Günümüzde Geçerli Olan Korku Ütopyaları 2- David Cronenbergle Kişisel Ütopyalar





















David Cronenberg denince aslında akla ilk gelen film Scanners ve Scanners akla gelince anımsanan şeyler patlayan kafalar kan ve bir çok canlı ve iğrenç doku. Ama bu kadar sert plastik makyaj kullanmış olması dikkat çekmek istemesinden ya da filmin içeriksizliği yüzünden filmi kurtarmak değil. Bu kadar plastik makyaj, bu kadar öfke demek fimlerini ne kadar duygu yoğunluğuyla yaptığını gösterir. Bu yüzden David Cronenberg'in sinemasını çok severim.

David Cronenberg'in filmleri hep çok şiddet, hep çok cinsellik içerir ve çok yoğundur bu yüzden çok tepki çekmiştir. Mesela "The Brood" adlı filminde küçük cinsiyetsiz cücelerin genç bir bayan öğretmenin kafasına defalarca balyozla vurup öldürmesi -hem de öğrencilerinin önünde- hiç hoş karşılanmadı. Kadın düşmanı olarak lanse edildi. Kadın düşmanı olup olmamasının bir yana çok şiddet içeriyordu. Zaten David Cronenberg o dönemlerde karısından ayrılmıştı, belki de bu film de ona karşı olan hislerini ifade etmişti. Ayrıca "Crash" adlı filmi aşırı cinsellik içeren sahneler yüzünden yasaklanmaya çalıştı. Peki Cronenberg'in filmlerinde genel olarak neler içermektedir?
Cronenberg'in filmlerinde çoğunlukla bilimsel ve teknolojik gelişmelerin insan hayatını nasıl etkilediğini anlatıyor ( Özellikle eXistenz ve Videdrome). Çok itici bir şekilde anlatıyor, filmlerinin
sonları hep müthiş bir şekilde bitiyor mesela Videodrome'daki Max karakteri; Arzuları ve yaşamıyla boğulan ve kendi kanalından insanlara arzular satan bir adam. Filmin sonunda intahar etmesş ise bana bir kelebeğin kozadan çıkmasını hatırlatıyor ,"Yaşasın yeni ten." demek Max'in kelebeğe dönüşüp, yediği ve yaşadığı şeylerin önüne geçmesidir. "The Shivers" adlı filminde
insanların kurtuluşunu bir apartmanın içinde ele alıyor. İnsanlar afrodizyak parazitler sayesinde iletişimsizliği aşıyorlar. Ama bu filmlerin müthiş sonları olsa bile her zaman film boyunca umutsuzluk içeriyor. Cronenberg'in filmlerinde yeni bir organın peydah olması yeniliklerin garipliğini içerir, bu şekilde David Cronenberg naziresini yapar. Sinema onun oyun tahtasıdır ve hep o yolunmak istenen bir yönetmendir. Son dönemlerde yaptığı iyi film sayısının azalmasına rağmen ben onun hiç bir filminin ölmeyeceğine inanıyorum ve yine ben onun sinemasına inanıyorum. O asla ölmeyecek çünkü değişim binlerce yıl sonra yine devam edicek ve yine yeni gelen eskiye göre iğrenç olucak ve zahmetli. David Cronenberg'ten daha iyi filmler beklemek üzere ben gidiyorum.

Nam-ı Diğer Ozan! Meyveli ağacı taşlarlar ta ki meyve kalmayana kadar.
( Bu yazıyı yazarken Lost in Bazar dinledim ve derin bir nefes aldım.)
AYRICA, LÜTFEN BU FİLMLERİ İZLEYİN! NE DEMEK İSTEDİĞİMİ O ZAMAN ANLARSINIZ.

Asla Bir Yabancıyı Arabana Alma...



















Asla bir yabancıyı arabana alma, asla bir otostopçuyu arabana alma. Böyle bir zamanda insanlar ihtiyatlılar, artık hayatta kalma mücaddelesinin en şiddetli olduğu zamanlar. Çünkü toplumların hastalıklı karakterleri çoktan oturmuş.Evde,sokakta, okulda, işyerlerinde ve her yerde bir tehlike var. Önüne gelen bir bıçak ve bir enjektör kapıp birilerini öldürebiliyorken insanlar bir otostopçuya nasıl güvensinler ki? Sonuçta milyonlarca insan ve sonsuz bir kişilik kombinasyonu varken kim kime güvenebilir?


Nam-ı diğer Ozan! İnsanların gözünü ne kadar çok korkuttun be "The Hitcher". :D

14 Haziran 2010 Pazartesi

Hayvan Adam


















"1999'tan buyana ceşitli gruplarda yer alan müzik icra etmeye devam eden grup üyeleri Levent Kahraman ve Erwin jo 2006 Yılında kurulan Hacivat'ın 2007 Yılında Dağılmasıyla Hayvan Adamı Kurma kararı aldı grup ilk çalışmalarını daha çok cover olarak sergilediysede daha sonra beste ağırlıklı olarak üretkenliğini sürdürdü Birden fazla eleman değiştiren grup ilk başta 2 ci gitara Erşan Öneri aldı ve bir süre devam ettikten sonra erşanın askere gitmesiyle gruba Aksi grubundan Ferdi Günay Geçti Onunlada yollarını ayırmak zorunda kalan grup son olarak ÜNAL CAN TÜZÜNER ile çalışmaya başladı ve aradığı istikrarı yakaladı ilk demosunu 2008 yazında çıkaran grup daha çok country ska horror punk old school punk akımlarından etkilenen besteler üretmeye devam etti ve 2010 yılında YETER isimli demosunu yayınladı cumartesi akşamı isimli parçaya klip çeken grup çalışmalarına bütün hızıyla devam edicektir."

Grup Bursa'nın çok sayılı gruplarından biri ve çoğu gibi punk müziğiyle alakalı. 19 Haziran'da konserde izliyeceğiz. Çoğunlukla Horor punk ve rockabilly şarkılar yapıyorlar. Rockabilliye en yakın şarkıları yeter, horror punka en yakın olan şarkıları ise "Cumartesi Akşam'ı".



Hayvan Adam

Türk Dizileri Neden Tehlikelidir?!





















_ Türk dizileri yaratıcı değildir, tek tip dizilerdir. Aşk, şehvet, aldatma, intikam ve bunun gibi bir çok şey gösterilir. Onların bize gösterdikleri şey yanlıştır, bize çıkışsızlığı anlatmamalıdırlar. Bize ışığı göstermelidirler.

_ Türk dizilerinde asla bir ideoloji yoktur, ideolojiye sahip olanlarsa bu dizileri yapanlardır, amaçları insanların sırtından geçinmektir. Dizi yapımcıları kapitalisttirler, sömürücülerdir.

_Türk dizileri asla bizim yaşamlarımıza ayna tutmazlar, bunu söyleyen varsa yanılmaktadır.
Onlar sadece hayal ettiğimiz hayatı bize gösterirler ve bizi hayattan koparıp alırlar.

_Türk dizileri aptallaştırır, kültürsüzleştirir. Türk dizilerinde popilist bir kültür vardır, en çok beğenilen şeyleri gösterirler. Eğer bir şey çok sevilmezse asla ona yaklaşmama öğretilir böylece estetiksizleştiriliriz.

Tehlike altındayız ve bu tehlikeden kurtulmanın tek yolu popilizmden kurtulup bize bir şeyler anlatan şeyleri takip etmemizdir.

Nam-ı diğer Ozan! Ramiz Dayı adlı karakterin, Bihter karakterinin ve nicesinin ta A.k!

12 Haziran 2010 Cumartesi

Rumblefish

















1998'de kurulan ve Türkiye'nin tek surf müziği yapan grubu. Çoğunlukla Peyote, Dogztar ve Kemancı Rock Barı gibi yerlerde çıkan çok iyi bir gruptur. Konserlerine gitme fırsatım olmadı ama olsun bir gün giderim.

Rumblefish

The Raws























Elimdeki tek bilgi aktif olmadığı düşünülen Not Made İn China'nın üyeleri tarafından kurulmuştur. Ekşi Sözlük yazarı olan Sick Bastard'ın grupla ilgili yazdığı yazıdan öğrendiğim bir şeydir.


The Raws

Penetrasyon Aşığı Kolajlamaca Vol:1 Aşk Zımbırtıları



















Bu toplama albümümsü şey Fanzinimizin okurlarına bedava dağıttığı bir hediyedir.

Şarkı Listesi
Cemiyette Pişiyorum- Et
Dengesiz Herifler- Aşık Coni
Frank Sinatra- Strangers İn The Night
Joe And The Hornets- No Money No Honey
Smith- Baby İt's You
The Beatles- Girl
The Cramps- Bikini Girl With Machine Gun
The İmperials- Tears On My Pillow
The McCoys- Fever
The Misfist- Helena
The Monkees- All Of Your Toys
The Specials- Too Much To Young


Penetrasyon Aşığı Kolajlamaca Vol:1 Aşk Zımbırtıları. Şimdi indir yazan mavi butona basın. :D

Metropolis Çöpülüğü (Hikaye Serisi)1

Uzun süredir ortalarda yoktum elbette filmlerde gördüğüm için işimi, ailemi ve malvarlığımı geride bırakmıştım, aslında yaratıcı bir insanda değildim ki kendi istediğim gibi yaşayayım. Şimdilik arada bir sokakta bütün gün içerek zamanımı geçiriyordum. Her gün sokaktan birileri gelip geçiyordu, kimseler yaptığm şeyler için bana saygı duymuyordu çünkü bu ayyaşında bir kahraman olduğunu bilmiyorlardı. Uzun süredir içtiğim ve uzun süredir ot kullandığım için iyice halüsinasyonların içine girmiştim. Önceden politikacıydım ve işimden istifa edince benim yerime başkaları geçti. Onlar benim gibi değillerdi, onlar vahşi ruhlu, katı ve sansürcüydüler. Önce sanatçıları, ırkları yüzünden düşman saydıklarını ve en son sokaktakileri toplamaya başladılar. Elbette bizden sonra başkalarına da sıra gelicekti.
Geçen gün sokaktayken kafama vurup bayıltmışlardı. Kalktığımda tabelada yazanları gördüm ilk "Metropolis Çöplüğü".Yeni yönetim sanatçıları ve farklı ırktan insanları buraya getirmişti. İlk zamanlarda buraya çok şiddetli akıl hastalarını ve çok çok azılı suçluları getirirdik.
Burası bir nevi rehabilitasyon merkeziydi, suçlular buraya dışarı çıkmamak koşuluyla gelirlerdi.
Ve çiçek gibi güzel bir mekandı, boyası yapılmıştı tertemizdi. Şimdi görüyorum ki insanların mutluluğunu yok etmek için burayı çöplüğe çevirmişler. Ayrıca buraya getirilmemizin nedeni umutsuzluğa düşmemiz ve topluma ibret olmamız içinmiş. Kendi ütopyamız içinde ütopyalar üreten fakat malzemesi olmayan kimseleriz şimdilik. Aslında böyle yapmaları insanların benim dönemimde bilinçlenmeye başladığını gösteriyor, bunun kötü tarafı insanlar kabuğuna çekilirse düzeltilemez. Yine tarihini bilmediğimiz bir zamandayeni hükümet başkanının ayağına çağırıldım.
Hayvanlarını üzerime saldı hah ha. Sonra onun ofisine sürüklenerek sokuldum ve girdiği tripleri görünce güldüm çünkü Hitler vari olmuştu boyu da kısaydı nasıl olsa. Biraz konuştuktan sonra bizim geleceğimizden bahsetti kendisi bizden öğrenip bizi imha ediyordu çünkü o odadaki her şey bizim eserimizdi. Bana ilaç verdikleri için hatırlamıyorum ne dediğini hatırlamıyorum şimdi.

Dillere Pelesenk Filmler



Bu aralar Facebook'ta bir grubu inceliyorum, işte film replikleri falan yayınlıyorlar. Hoş güzel ama bu uygulamanın da tehlikeli bir tarafı var; Grubun üye sayısı bilmem kaç bin ve herkes aynı trende takılmış aynı beylik lafları söyleyip duruyorlar. Yok bu maskenin altında bi ideoloji var yok o yok bu. Bu durumdan çıkardığım şey ise insanlar duyarlılıklarını filmlerden alıyorlar ve farklı olmak yerine hep aynı lafları edip tek bir tip oluyorlar. Anladım filmlerin replikleri insanlara bir şeyler vermeye uğraşıyor ama insanlar bunları tüketip bitiriyorlar. Böyle kişiler filmlerde ki karakterler olmak istiyorlar. Örnek vericek olursak biz Scarface'i neden sevdik çünkü o kendini büyük bir açıklıkla anlatabiliyordu. Yani önemli olan onlar gibi olmak değil ya da onların t-shirtlerini giyip, onların laflarını beylik haline getirmek değil onlar gibi açık yürekli olmaktır önemli olan. Onların t-shirtlerini giyipte açık olmuyorsun, tam tersi kendini inkar ediyorsun.

Şimdi kime sorsam Videodrome'u ve ya Soldaki son evi-orjinal halini- kimse izlememiştir çünkü herkes gerçeklerin destansı anlatım olmasını ister kimse böcek olmak istemez ama olmayı kabullenir. Bir de insanlar yeniliklere açık değildir. Yoksa bu kadar kültür erozyonu ve çeşitsizliği olmazdı.

Nam-ı diğer Ozan! Önceden böcek olmayı kabul edip ondan sonra vızıklamasınlar.

Günümüzde Geçerli Olan Korku Ütopyaları 1- İnvation Of Bodysnatchers (1956)


















Belki bir çok insan bu filmin adını Nicole Kidman'la ya da yeniden çevirilmiş halleriyle hatırlayacaktır. Ama ben size başarısız yeniden çevirimleri anlatmıyacağım çünkü yeniden çevirilmiş filmler çoğunlukla özgünlüğünü ve güzelliğini kaybeder. İşte bu yüzden bu etkileyici repliklerle süslenmemiş filmi anlatasım var.

Çoğumuz 1940'ların 1950'lerin paranoyasını yaşamamışsakta biliriz. Çünkü o yıllarda yaşanan korkutucu şeyleri bizim büyüklerimiz yaşamıştır ve etkilenmiştir.2.Dünya Savaşından bahsediyorum. Bu film o yıllarda yaşanan paranoyaları anlatan bir film." Ama mutlu insanlarla dolu bir yer neden paranoya içersin ki? " diye düşünebiliriz. Kısaca film şunları içeriyor; Dünya dışından gelmiş varlıklar tarafından insanların ruhsuz kalıpları çıkarılır ve gerçek insanlar öldürülür. Bu yaratıklar grip virüsü gibi çok kolay yayılabilen şeylerdir. Bu yaratıklar duyguları olan insanları aptalca gülümseyen, boş bakışlı şeylere dönüştürür. Ayrıca bu şeylerde normal insanları yakalayıp hissizleştirir. Normal insanlarda artık kimseye güvenmezler, sevgililerinden aldıkları hediyelerden bile uzak dururlar ve sonlara doğru hiç insan kalmaz hastaneler, karakollar, her yer onlarla doludur ve sonrası tek kişilik bir kaçış. Bu filmdeki basit ama güçlü alegoriyi görmemek için kör olmak lazım. O şeyler değimiz yaratıkları günümüzdeki bir çok insan için söylemek için mümkün, onlar kendilerinin mutlu zanneden aslında kimin düdüğü ötüyosa onların kuklası olan onların trendleriyle yok olan, onların çıkarları için hissizleştirilen insanları anlatıyor. Ne gülünçtür ki bunu bir çok gelişmiş ülke için söyleyebiliriz -bu film Amerikan yapımıdır-. Bu filmi günümüze uyarlayacak olursak Amerika'nın petrol politikası için kendi evlatlarını aptal, faşist ve katil olarak yetiştiriyor ve onları bir hiç uğrana öldürmenin gururuyla dolduruyor ve insanlar bundan memnun oluyor, barış için gittiklerini zannedip , yalan ve ruhsuz melodramlarla karşılanıyorlar. İşte en kötüsü de savaşların kötü olduğunu anlattığını zannedip bir de üzerine filmlerini çekmeleri. Bunların dışında insanlar birbirine değil bankalara güveniyorlar - kriz dönemindeki bir haberden alıntı yaptım : "Borç alabileceğiniz biri var mı?" "Hayır, ben bir tek bankaya güvenirim." ya da onun gibi bir şey-. Buna benzer durumlara örnekler Türkiye'den de çıkar, mesela alevi, ermeni ve kürt vatandaşlarımıza yapılan cahilce davranışlar, işlenen cinayetler ve daha bir çok karmaşık şey. İşte bunu yapanlar kendini uniqorn olduğuna inandıranlar, buna inandırılmış olanlardır. Dolduranlar neden dolduruyor ki bunları? Uniqorn olmak mı istedikleri? Hayır, istedikleri filmdeki dünya dışı varlıklar gibi çıkar sağlamak.

Ben bu eserin binlerce yıl sonra da geçerliliğini koruyacağını düşünüyorum. Çünkü iyi bir refah seviyesi için bunları yapmak şart olucak ve hissizleştirme bundan binlerce yıl sonra da yapılacak.


Nam-ı diğer Ozan! Bu devirde babana bile güvenme.

11 Haziran 2010 Cuma

Tıkılı kaldığım günler
















Bu ay içinde sakatlığımdan dolayı bir türlü mutlu olamıyorum çünkü tıkılı kaldım özgürlüğüm kısıtlanmış gibi hissettim. İnsan bir şeyin değerini kaybedince anlıyor işte bu yüzden dolu bir içerikle geliceğim diyorum, birçok canlı performans diyorum ama kendi içimde patlıyorum ve sıkıntıyla doluyorum, işte tıkılı kaldığım günlerin özeti bu.


Nam-ı diğer Ozan! Yaşasın yeni ten.

10 Haziran 2010 Perşembe

Ahlaka, Tahammülsüzlüğe ve Tutsaklığa Dair ...




Bu aralar herkesin küfür ettiği, herkesin kınadığı gerici bir davranış örneği görüyoruz; Google'a giriş sansürcüler tarafından engellendi. Peki neden böyle bir şey yapıldı diye düşünüyorum ama gericlikte amaç yoktur, amaçları varsa bile o da yapıcılığı yıkmaktır. Elbette bu durum uzun bir süre devam edicektir ama sonraları özgürlüğümüz olan bir çok şey yasaklanıcaktır.
Büyüklerimizin bir lafı vardır "Bizim zamanlarımız ne güzeldi" ya da "Mahrem kalmayacak! Ahlak elden gidiyor", işte bu insancıklar mutluluk kültürü olmayanlar, insanlığa bir tepeden bakamayanlardır.Bu insanlar zamanında RPG severleri, metalcileri, punkları, hippileri de dövdüler, o zamanlarda ahlak elden gidiyordu. Niye binlerce yıldır ahlak gidiyor da bir türlü yola çıkamadı bu ahlak? Belki de insanlar yüzleşmeyi renkli olmayı bilmiyordır ve yaptıkları ahlaksızlıkları içlerine atıyorlardır belki de tahammülsüzdürler.
Bu insanlar korkuyorlar, yoksa bir Ekşi Sözlük yüzünden ahlak gitmez ki, ahlak para için kızların, erkeklerin satılmasıyla gider, toplum böyle bozulur. Son olarak özgürlüğümüzü kısıtlayamazsınız yürüyen yeşiller deyip, Dns numaralarını kullanıyorum. Hadi onu da kısıtlayın!

Nam-ı diğer Ozan! Güç sizinle olsun.

9 Haziran 2010 Çarşamba

Cemiyette Pişiyorum (Mini sözlüğe giriş)

"Cemiyette Pişiyorum,90'ların sonlarına doğru tozlu Beyoğlu pasajlarının alt katlarında gelişen sahaf kültürünün bir uzantısıdır. Temsil ettiği değerler,yalnızca müzikle sınırlı değildir. 90'ların ortalarından itibaren içinde bulundukları alt kültür tarafından şekillenen tüm olguları barındırırlar.Şarkı sözleri,bunun en çarpıcı örneklerini verir.Çıkarttıkları fanzinlerden derlenmiş "gerçek" hikayeler,ana temayı oluşturur.erken döneme yansıyan ergenlik psikolojisi, yerini daha oturaklı bir ruh haline bırakmıştır. 2004 ve sonrası kayıtlarda bu durum açıkça görülebilir. HİKAYE: 90'ların sonlarına doğru Taksim Anabala Pasajının alt katındaki sahaflara takılan garip görünüşlü, muzip gençler şakalaşmak ve kavga etmekten daha enteresan şeyler olduğunu yeni anlamışlardı. Neredeyse tüm zamanları sahaflarda geçiyordu. Kitap ve dergilerle fazla haşır neşir olduklarından kendilerini alt kültür kavramının içinde buldular. Fanzinler çıkardılar, okudular, yazdılar, sokaklarda takıldılar... derken kendi ortamlarını oluşturdular. Tolga gitar çalıyordu, Ali ise bas. Birgün, hep eksikliğini duydukları şeyi yapmaya karar verdiler. Cemiyette Pişiyorum, 10 Kasım 2000 tarihinde Anabala Pasajı'nın alt katında Tolga ve Ali tarafından kuruldu. İsim,Tolga'nın yaptığı "Hayat Bir Pantolondur" adlı fanzinin ilk sayısındaki "Punk Grubunun El Kitabı - Ders 1 " başlıklı yazıdan alındı. Şarkı sözlerinin bir kısmı da bu fanzinlerdeki yazılarla bağlantılıdır. İlk günlerde "sokaklar, vurdumduymazlık ve ergenlik sosyolojisi" üzerine kurulu şarkı temaları, zaman ilerledikçe yerini daha akılcı diyaloglara bıraktı. Enstrüman hakimiyeti geliştikçe, müzikal yapı da dolgunlaştı. Grubun, isminin hakkını nasıl verdiğini anlayabilmek için o yıllardaki ortama bir göz atmak gerekir. Beste grubu neredeyse hiç yok. Kavır modası tüm Beyoğlu'nda kol gezmekte. Beste gruplarının kesinlikle sahneye çıkma şansı yok. Tüm vokalistler seslerini kavırladıkları grupların şarkılarına uydurmaya çalışıyor. Cemiyette Pişiyorum, başından beri sadece beste çalarak ve arkadaş gruplarını dolduruşa getirerek beste piyasasının tekrar oluşumunda ön ayak olmuş ender gruplardandır. Beyoğlu ve çevresinde sayısız konsere çıkılmıştır... Üniversite festivalleri ve yaz festivalleri de konuk olunan diğer ortamlardır. İstanbul dışında İzmir, Ankara, Bursa, Çanakkale, Antalya ve Edirne'de verilen konserler tatmin edici bir izleyici kitlesinin oluşumunda önemli etkenlerdir. 2000 - 2009 tarihleri arasında 7 adet yeraltı albüm yayınlanmıştır. 2006 yılında Ankara'lı Deli Gömleği grubundan Özver Yılmaz ve Y.K.I.D.'den Can Oral da kadroya katılmıştır.2009 yılında Özver Yılmaz gruptan ayrılmıştır."

Cemiyette Pişiyorum kendini böyle açıklıyor. Cemiyette Pişişyorum ergen hallerini, aşkın yamukluğunu ve alt kültürü müziğiyle çok iyi anlatabilen nadide bir Taksim grubu. Dinleyip karar verin. Linkler altta.


http://www.cemiyettepisiyorum.org/

8 Haziran 2010 Salı

Güzel bir başlangıç






Bu gün 8 Haziran 2010 ve ben bu işi Facebook'un dışına çıkarıyorum yazılarımla Blogda olucağım. Yeh hu! Heycanlandım :D